Biyomedikal Mühendisliği öğrencimiz Furkan Sarper Kılıç, İngiltere University of Salford'daki Erasmus deneyimini paylaşıyor.
İngiltere’de Erasmus. Çok güzel bir fikir olarak geliyor kulağa değil mi? Bana da öyle oldu ve oraya gitmeyi düşündüğüm ilk günden, Londra’ya ilk adımımı attığım ana kadar bu düşünce için birçok zorluk, sıkıcı belge işleri ve uzun vize süreci ile uğraşmak zorundaydım. Ama güzel ve asla unutulmayacak günler de o günden sonra sırasıyla gelecekti. Manchester’daki ilk günlerimde tarif edilmez bir yalnızlık, gerçekten anlaşılması çok güç olan Kuzey İngiliz aksanı ve sürekli duyduğumuz gibi ülkenin sürekli kapalı ve yağmurlu havasıyla mücade etmem gerekecekti. Bahsettiğim unsurlardan dolayı ilk günlerim için pek de kolay geçti diyemem. Daha önceden yurt dışı tecrübem olmasına rağmen özellikle tamamen yalnız oluşum beni ilerleyen günler için umutsuzluğa itiyordu. Ama çok kısa bir süre sonra iyi ki İngiltere’ye tek başıma gelmişim diyebileceğim olayları yaşayacaktım.
Okulun açılmasıyla birlikte İngiliz arkadaşlar edinmeye başlamış, çoğu vaktimi onlarla geçirir hale gelmiştim. Bunun sonucu olarak kısa zaman içinde dil bariyerini aşmış ve kendimden daha emin bir şekilde İngiliz kültürünün içine girmeye başlamıştım. Eğitim sistemleri bizimkine göre çok farklı olduğundan, bolca boş vaktim oluyordu ve bu sürelerde İngiliz arkadaşlarımla çevre şehirleri gezmeye gidiyorduk. Kendimi onlara sevdirmiştim, bunun karşılığı olarak da sürekli yeni şeyler görmem ve tatmam için planlar yapıyor, ben ise bu tekliflere 'I’m okay with it' diyerek karşılık veriyordum.
"4 buçuk ayda en çok kendimi tanıdım"
Kasım ayının ortalarında Birleşik Krallığın parçası olan İskoçya’nın Glasgow ve Edinburgh şehirlerine gidip İskoç mimarisini, kültürünü ve yemeklerini öğrenme şansı elde ettim. Christmas tatilinde ise Hollanda, Belçika ve Almanya turu yapıp Londra’da bir kaç gün geçirme şansım oldu. Ocak ayında tekrar Manchester’a döndüğümde ise artık son günlerimin yaklaşmasının üzüntüsü vardı. Ama diğer taraftan kötü hava koşullarından bıkmıştım, bundan dolayı son ayımı sakin bir şekilde geçirip İngiltere maceramı sonlandırdım. Şimdi geriye dönüp baktığımda İngiltere’de geçirdiğim 4 buçuk ayın bana en çok kendimi tanıma noktasında yardımı olduğunu söylebilirim. Çünkü tamamen tek başıma, etrafımda hiç Türk olmadan bir şeyler başarıp kendimi kabul ettirmiştim ve yalnız geçirdiğim bu aylarda beni gerçekten mutlu eden şeylerin neler olduğu, mezun olduktan sonra nasıl bir rota çizmem gerektiği gibi kafamda sürekli soru işareti yaratan sorunları ortadan kaldırmıştım.
Bu yazıyı dönüşümün tam ikinci ayında yazıyorken mutlu ve mutsuz olduğum bütün günleri net şekilde hatırlayabiliyorum ve iyi ki tek başıma, “acaba para konusunda sıkıntı yaşar mıyım?” gibi sorularla birlikte İngiltere’ye gitmişim diyebiliyorum. Başta bahsettiğim zor süreçlerin hepsinde bana yardımcı olan okulumuzun Erasmus Ofisi’ne tekrardan çok teşekkür ediyor ve herhangi bir exchange programı düşünüp de kafasında soru işareti olan herkese şartlar ne olursa olsun kesinlikle gidip kendilerini geliştirmelerini, yeni yerler görmelerini ve yeni tatlar tatmalarını öneriyorum.